Bu konuda karışık duygularım var.
- I have mixed feelings about this.
Film karışık eleştiriler aldı.
- The film received mixed reviews.
Sovyetler Birliği ve Batılı Müttefikler arasındaki ilişkiler karmaşıktı.
- Relations between the Soviet Union and the western Allies were mixed.
Karman çorman alıyorum.
- I'm getting all mixed up.
Eski püskü bazı şeylerle karıştırdı.
- He is mixed up with something shabby.
Tereyağı ve şekeri birlikte karıştırdı.
- She mixed the butter and sugar together.
Tamamen Asyalı gibi görünmesine rağmen Takahaşi'nin melez olduğunu duydum.
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.