Bu küçük gelirle yaşamak benim için zor.
- Es ist schwer für mich, mit meinem kleinen Einkommen zu leben.
Her başlangıç zordur.
- Aller Anfang ist schwer.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- Learning a foreign language is difficult.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It's difficult to learn a foreign language.
O, okulda itaat eder, ama evde huysuzdur.
- He obeys in school, but at home he is difficult.
Aynı anda hem geçimsiz hem de uysal, hem hoş hem de katısın. Ne seninle, ne de sensiz yaşayabilirim.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
Bir çatalla yoğurt yemek biraz zordur.
- Eating yogurt with a fork is somewhat difficult.
Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
- This is the most difficult book I have ever read.
Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.
- The old woman climbed the stairs with difficulty.
Onun şiirlerini anlamak güçtür.
- His poems are difficult to understand.
Bence Tom ve Mary'nin her ikisinin de geçinmesi zor.
- I think Tom and Mary are both difficult to get along with.
I find it difficult to believe.
- Das zu glauben, fällt mir schwer.
It is a difficult task, choosing what is right or wrong, but you have to do it.
- Es ist eine schwere Aufgabe, zwischen richtig und falsch zu unterscheiden, aber man muss es tun.