Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.
- Scarcely had I reached home before the telephone rang.
Hastalık okula gitmemi engelledi.
- Illness prevented me from going to school.
Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
- From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
Neredeyse gözümü bile kırpmadım.
- I scarcely slept a wink.
Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.
- I can scarcely believe it.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
- He's still in poor health after his illness.
O, hasta olduğu için yürüyüşe gidemedi.
- He could not go on the hike because he was ill.
Hastalığından dolayı yatağına hapsedildi.
- He has been confined to his bed with illness.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Tom güçlükle Mary'yi tanıdı.
- Tom scarcely recognized Mary.
Ben gözlerime güçlükle inandım.
- I scarcely believed my eyes.
Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
- Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
- They have scarcely gone out since the baby was born.
Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.
- I can scarcely believe it.
Biri kapıyı çaldığında o, kitabı okumaya henüz başlamıştı.
- She had scarcely started reading the book, when someone knocked at the door.
Öğrenciler sorular sormaya başladığında sınıfa henüz girmiştim.
- I had scarcely entered the class before the students started asking questions.
Is it because this supposes an undifferentiated violence towards others and oneself that I could ill imagine in a woman?.
His clothes could scarcely be called shabby, at least they passed muster in the half-light, but one’s imagination could not have pictured the wearer embarking on the purchase of a half-crown box of chocolates or laying out ninepence on a carnation buttonhole.
One could scarcely find any trout in the stream without the stocking program.
Nature scarcely ever gives us the very best—for that we must have recourse to art.