The caricatures that are sold in Montmartre are of good quality.
- Montmartre satılan karikatürler iyi kalitededir.
More than 90 percent of cars sold in Japan are Japanese.
- Japonya'da satılan otomobillerin yüzde 90'dan fazlası Japon'dur.
He decided to sell the car.
- Arabayı satmaya karar verdi.
She sells medicine in the pharmacy.
- O, eczanede ilaç satıyor.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
Stamps are not sold in this store.
- Bu dükkânda pul satılmıyor.
Tomatoes are sold by the pound.
- Domatesler Paund ile satılır.
There are also vendors who support Linux.
- Linux'u destekleyen satıcılar var.
Tom didn't have enough change to buy a drink from the vending machine.
- Tom'un otomattan bir içecek satın almak için yeterli bozuk parası yoktu.
Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
This newspaper is selling fewer and fewer copies.
- Bu gazete gittikçe daha az kopya satıyor.
The police raided the speakeasy.
- Polisler gizlice içki satılan yeri bastı.
Operasyon bir SAT timi tarafından yapıldı.
Dün cumartesi değil, pazardı.
- Yesterday was Sunday, not Saturday.
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
- Tom sat on the porch and read the paper.
Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
- Tom sat on the porch, reading the evening paper.
Bir ağacın altına oturdular.
- They sat under a tree.
Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
- He sat on the bench and crossed his legs.