He decided to sell the car.
- Arabayı satmaya karar verdi.
The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
I sold the house to advantage.
- Evi avantajlı şekilde sattım.
Stamps are not sold in this store.
- Bu dükkânda pul satılmıyor.
There are also vendors who support Linux.
- Linux'u destekleyen satıcılar var.
Tom bought a cup of coffee from a vending machine.
- Tom satış makinesinden bir fincan kahve aldı.
I doubt that Tom would ever consider selling his antique car.
- Tom'un şimdiye kadar antika arabasını satmayı düşündüğünden şüpheliyim.
Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
Operasyon bir SAT timi tarafından yapıldı.
Cumartesiden beri buradayım.
- I've been here since Saturday.
Geçen cumartesi parka gittim.
- I went to the park last Saturday.
Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
- Tom sat on the porch and read the paper.
Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
- Tom sat on the porch, reading the evening paper.
İşitebilmek için önde oturdu.
- He sat in the front so as to be able to hear.
Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
- An old man sat next to me on the bus.