I bought that from a street vendor.
- Ben onu bir sokak satıcısından satın aldım.
Look but don't touch, says the fruit vendor.
- Meyve satıcısı Bak ama dokunma diyor.
The seller weighs the cheese on the copper scales.
- Satıcı bakır ölçeklerde peynir tartıyor.
After considerable argument, the buyer and the seller finally came to terms.
- Hatırı sayılır bir tartışmadan sonra, alıcı ve satıcı anlaşmaya vardı.
That salesman looks pretty smart.
- O satıcı oldukça akıllı görünüyor.
He disguised himself as a salesman and visited her house.
- Bir satıcı olarak kimliğini gizledi ve onun evini ziyaret etti.
The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
The convicted drug dealer was willing to comply with the authorities to have his death sentence reduced to a life sentence.
- Mahkûm uyuşturucu satıcısı ölüm cezasını ömür boyu hapis cezasına düşürtmek için yetkililere boyun eğmeye istekliydi.
The peddler carried a big bundle on his back.
- Seyyar satıcı sırtında büyük bir paket taşıyordu.
The shopkeeper urged me to buy it.
- Satıcı onu almam için ısrar etti.
He's a dishonest salesperson.
- Bu, dürüst olmayan bir satıcı.