It requires a good taste to study art.
- Sanat öğrenimi yapmak iyi bir zevk gerektirir.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
I have absolutely no artistic skills.
- Kesinlikle sanatsal becerilerim yok.
Homer has taught all other poets the art of telling lies skillfully.
- Homer diğer bütün şairlere ustaca yalan söyleme sanatını öğretti.
A Japanese businessman bought the artwork for 200 million yen.
- Bir Japon iş adamı 200 milyon yene bir sanat eseri satın aldı.
You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
- Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
You're quite a craftsman.
- Sen oldukça sanatkarsın.
The skilled craftsman restored the shattered vase piece by piece.
- Yetenekli sanatkâr parçalanmış vazoyu parça parça restore etti.