We gazed at the beautiful scenery.
- Güzel sahneyi izledik.
I want to see the scene in slow motion.
- Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
- Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
The man dancing on the stage is my uncle.
- Sahnede dans eden adam benim amcam.
We have to set the scene for negotiations.
- Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız.
The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
- Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
Soon, in the great theatre, the lights will be put out, and the empty stage will be left to ghosts.
- Yakında büyük tiyatroda ışıklar söndürülecek ve boş sahne hayaletlere terk edilecek.
Jane saw the students acting well on the stage.
- Jane öğrencilerin sahnede iyi rol yaptıklarını gördü.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
The theater group performed the new play.
- Tiyatro grubu yeni oyunu sahneledi.
I could really use a change in scenery!
- Gerçekten sahne dekorunda bir değişiklik kullanabilirim.
I figured a change of scenery might do us good.
- Bir sahne dekoru değişikliğinin bizi iyi yapabileceğini düşündüm.
I figured a change of scenery might do us good.
- Bir sahne dekoru değişikliğinin bizi iyi yapabileceğini düşündüm.
I could really use a change in scenery!
- Gerçekten sahne dekorunda bir değişiklik kullanabilirim.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.