He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
She wore a simple dress.
- O sade bir elbise giymişti.
They were plainly dressed.
- Onlar sade giyinmişlerdi.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
- Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Calvin Coolidge was quiet and plain-looking.
- Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
Let's just sit here quietly.
- Sadece sessizce burada oturalım.
My wife and I would just like to go home quietly.
- Karım ve ben sadece sessizce eve gitmek istiyoruz.
Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold.
- Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.