sınırlar

listen to the pronunciation of sınırlar
Турецкий язык - Английский Язык
boundaries

The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins? - Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

frontiers
limits

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

Tom likes to push the limits. - Tom sınırları zorlamayı sever.

bounds

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

confines
sınır
frontier

Many families went west to make a new life on the frontier. - Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.

In the 1880's, this was a harsh frontier town. - 1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.

sınır
boundary

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
verge
sınır
border

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

Germany shares a border with France. - Almanya, Fransa ile bir sınır paylaşmaktadır.

sınır
limit

We have limited resources. - Sınırlı kaynaklarımız var.

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.

sınır
limitation

I know my limitations. - Sınırlarımı biliyorum.

It is important to know your own limitations. - Kendi sınırlarını bilmen önemlidir.

sınır
(İnşaat) fringe
sınır
{i} bound

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This limited express is bound for Sendai. - Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.

sınır
March
sınır
border; frontier; boundary, limit; division
sınır
demarkation
sınır
(Bilgisayar) limit to

There is no limit to human desire. - İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.

There is a limit to how much one can tolerate. - Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.

sınır
threshold
sınır
edging
sınır
(Bilgisayar) limit of
sınır
division
sınır
tether
sınır
strip
sınır
(Ticaret) measures
sınır
(Politika, Siyaset) entry
sınır
outskirts
sınır
(Politika, Siyaset) district
sınır
(İnşaat) contour
ulusal sınırlar
(Ticaret) national borders
sınır
margin

The political party crossed the margin of five percent in the first polls. - Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.

sınır
border line
sınır
measure
sınır
extreme
sınır
boundary line
dış sınırlar
(Hukuk) external borders, external frontiers
makul sınırlar içinde
(Konuşma Dili) within reasonable bounds
sınır
borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

sınır
boundary, limit
sınır
extremity
sınır
bourn
sınır
(Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
sınır
deadline

Tom has a deadline to meet. - Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

sınır
compass
sınır
stint
sınır
frontier, border
sınır
border , boundary , limit
sınır
bourne
sınır
confine

Soccer is not necessarily confined to men. - Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

sınır
butting
sınır
borderland
sınır
skirting
sınır
watershed
sınır
line of demarcation
sınır
circumscription
sınır
purlieu
sınır
pale
sınır
confines
sınır
bounds

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

Stupidity knows no bounds. - Aptallık hiçbir sınır tanımaz.

yetkisinin belirlediği sınırlar içinde
(Hukuk) within the limits of its power
yüksek sınırlar
(Hukuk) high frontiers
sınırlar
Избранное