Many families left to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.
Many families went west to make a new life on the frontier.
- Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's.
- Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.
Tom crossed the border into France.
- Tom Fransa'ya giden sınırı geçti.
The path is bordered with hedges.
- Yol çitlerle sınırlanmıştır.
The limits of my language mean the limits of my world.
- Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
In towns, speed is limited to 50 km/h.
- Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.
She knows her limitations.
- O, kendi sınırlarını bilir.
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
This river forms the boundary between the two prefectures.
- Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
There is a limit to how much one can tolerate.
- Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.
There is no limit to human progress.
- İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.
The political party crossed the margin of five percent in the first polls.
- Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.
Layla suffered from borderline personality disorder.
- Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
Your boundaries don't confine me.
- Sizin sınırlar beni tutmaz.
Soccer is not necessarily confined to men.
- Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds.
- Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.
The police established that Dan acted within the bounds of self-defense.
- Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.