Restrictive practices can be damaging for industries.
- Sınırlayıcı uygulamalar sanayiler için zararlı olabilir.
Please restrict your orders to what is in our catalog.
- Kataloğumuzda bulunanlara göre lütfen siparişlerinizi sınırlayın.
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
- İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
The path is bordered with hedges.
- Yol çitlerle sınırlanmıştır.
The firemen localized the fire.
- İtfaiyeciler yangını sınırladılar.
Tom doesn't actually live within Boston city limits.
- Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.
Tom likes to push the limits.
- Tom sınırları zorlamayı sever.
Those children have limited verbal skills.
- Şu çocuklar sözlü becerilerini sınırladı.
Our freedoms are being limited.
- Özgürlüklerimiz sınırlanıyor.
Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
Entrance is restricted to those above 18.
- Giriş 18 yaş üstü olanlara sınırlandırılmıştır.
Freedom of speech was tightly restricted.
- İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.
Many families left to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.
In the 1880's, this was a harsh frontier town.
- 1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's.
- Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.
Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure.
- Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.
Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
Germany shares a border with France.
- Almanya, Fransa ile bir sınır paylaşmaktadır.
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
We have limited resources.
- Sınırlı kaynaklarımız var.
In towns, speed is limited to 50 km/h.
- Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.
She knows her limitations.
- O, kendi sınırlarını bilir.
I know my limitations.
- Sınırlarımı biliyorum.
This limited express is bound for Sendai.
- Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.
Such matters are beyond the bounds of human knowledge.
- Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.
There is no limit to human desire.
- İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.
There is no limit to human progress.
- İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.
The political party crossed the margin of five percent in the first polls.
- Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.
Layla suffered from borderline personality disorder.
- Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
Soccer is not necessarily confined to men.
- Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
Your boundaries don't confine me.
- Sizin sınırlar beni tutmaz.
I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds.
- Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.
Such matters are beyond the bounds of human knowledge.
- Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.