süresince

listen to the pronunciation of süresince
Турецкий язык - Английский Язык
during

They went skiing during their date. - Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

Many peasants died during the drought. - Kıtlık süresince birçok köylü öldü.

throughout
along
whilst
throughout, over the entire course of
for

I waited for the bus in the snow as long as two hours. - İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.

over
while
(Konuşma Dili) in the course of
as long as

I waited for the bus in the snow as long as two hours. - İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.

through

He worked through the night. - O, gece süresince çalıştı.

süre
period

The union went out on a strike for an indefinite period. - Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.

Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism. - Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.

süre
duration
süre
time

I haven't seen anything of him for some time. - Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

süre
span

She has a short attention span. - Onun kısa bir dikkat süresi var.

He has a short attention span. - Kısa bir dikkat süresi var.

süre
timetable
süre
{i} term

The president's term lasts four years. - Cumhurbaşkanının görev süresi dört yıl sürer.

Nancy has been on good terms with my sister for more than five years. - Nancy beş yıldan fazla süredir ablam ile iyi ilişkiler içindedir.

süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism. - Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

Tom soon adapted himself to school life. - Tom kısa sürede kendini okul hayatına alıştırdı.

She soon adjusted herself to village life. - Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Applications are due by Monday. - Başvurular için süre sonu pazartesi.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

The software company collapsed during the recession. - Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.

Prices have risen steadily during the past decade. - Fiyatlar son on yıl boyunca sürekli arttı.

süre
(Bilgisayar) for

I haven't seen anything of him for some time. - Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

süre
while

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

For a while she did nothing but stare at me. - Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.

süre
space

Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space. - Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
1 saat süresince
for an hour
1 saat süresince
for one hour
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
hafta sonu süresince
over the weekend
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He can run a hundred meters in less than ten seconds. - O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner. - O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение süresince в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
süresince
Избранное