I will stay here for a short period.
- Burada kısa bir süre için kalacağım.
Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.
- Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
How much time does she need to translate this book?
- Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
They have lived here for a long time.
- Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
She has a short attention span.
- Onun kısa bir dikkat süresi var.
Tom has a short attention span.
- Tom'un kısa bir dikkat süresi var.
Keep distance from trucks and other vehicles when driving.
- Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.
If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.
- Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
Tom soon adapted himself to school life.
- Tom kısa sürede kendini okul hayatına alıştırdı.
Tom has made steady progress.
- Tom sürekli ilerleme kaydetti.
Her deathly paleness is due to long illness.
- Uzun süredir hasta olduğundan rengi bembeyaz olmuş.
Applications are due by Monday.
- Başvurular için süre sonu pazartesi.
The software company collapsed during the recession.
- Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.
They went skiing during their date.
- Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
It's so muggy; I think it will thunder in a short while.
- Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.
For a while she did nothing but stare at me.
- Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
I suppose it's different when you think about it over the long term.
- Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.
The president's term of office is four years.
- Başkanın görev süresi dört yıldır.
The length of our stay there will be one week.
- Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.
Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space.
- Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.
Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job.
- Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.
I have to go soon because I left the engine running.
- Motoru açık bıraktığım için kısa sürede gitmeliyim.
He can run a hundred meters in less than ten seconds.
- O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.
A bout lasts about five minutes.
- Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.
If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
I haven't seen anything of him for some time.
- Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.
In the meantime you can just put on a sweater if you're cold.
- Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.
The natives were tormented by a long spell of dry weather.
- Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.
My season ticket expires on March 31.
- Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.
For a while she did nothing but stare at me.
- Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
He was happy for a time.
- O, bir süre mutluydu.
He lived here for a time.
- O, bir süre burada yaşadı.
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
NB: This was drawn a long time ago so the quality is low.
- NB:Çok uzun süre önce çizildi bu yüzden kalite kötüdür.
It will take a long time to suppress the revolt.
- Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
I might be gone for a while.
- Bir süre için gitmiş olabilirim.
I think we're safe for a while.
- Bence bir süre için güvenliyiz.
I appreciate you seeing me on such short notice.
- Bu kadar kısa sürede beni gördüğün için seni takdir ediyorum.
Tom wasn't able to find a babysitter on such short notice.
- Tom öylesine kısa sürede bir çocuk bakıcısı bulamadı.
I believe she'll arrive in a short time.
- Ben onun kısa sürede ulaşacağına inanıyorum.
Tom and Mary were married for a very short time.
- Tom ve Mary çok kısa süredir evliydi.
Tom hasn't played mahjong in ages.
- Tom uzun süre çin dominosu oynamadı.
How are you doing? I haven't seen you in ages!
- Nasılsın? Uzun süredir seni görmedim!
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
They have lived here for a long time.
- Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
I suppose it's different when you think about it over the long term.
- Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.
I haven't seen you in donkey's years!
- Uzun süredir seni görmedim!
They have lived here for a long time.
- Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
I saw that film long ago.
- Uzun süre önce o filmi izledim.
Tom should've done that long ago.
- Tom bunu uzun süre önce yapmalıydı.