I have a previous engagement.
- Bir önceki sözleşmem var.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
I could not believe his statement.
- Ben onun sözüne inanamadım.
I'm going to ascertain the truth of his statement.
- Onun sözünün aslını araştıracağım.
The details of the agreement are set forth in the contract.
- Anlaşmanın ayrıntıları sözleşmede belirtilir.
No ambiguities are allowed in a contract.
- Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Your stomach won't be full from promises.
- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
A lot of English words are derived from Latin.
- Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
The details of the agreement are set forth in the contract.
- Anlaşmanın ayrıntıları sözleşmede belirtilir.
I don't censor their articles.
- Onların sözleşmelerini sansürlemem.
I'll look up the expression in the dictionary.
- Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
I'm sorry, I already have another commitment.
- Üzgünüm, benim zaten başka bir sözüm var.
Unfortunately, I had another commitment.
- Ne yazık ki başka sözüm vardı.
I have to check and see what the contract says.
- Sözleşmenin ne dediğini kontrol etmek ve görmek zorundayım.
I have nothing more to say about him.
- Onun hakkında söyleyecek daha fazla sözüm yok.
My client isn't saying another word.
- Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.
Tom left without saying a word.
- Tom bir söz söylemeden ayrıldı.
She pledged herself never to do it again.
- Bunu bir daha asla yapmayacağına dair kendi kendine söz verdi.
Tom pledged his continued support.
- Tom destek vermeye devam etmeye söz verdi.
She seems to have taken my remark as an insult.
- Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.
I interpreted his remark as a threat.
- Onun sözlerini bir tehdit olarak yorumladım.
Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan, imzalamadan önce bir sözleşmenin bütün şartlarını ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
The short term contract employees were dismissed without notice.
- Kısa vadeli sözleşmeli personel haber vermeden işten çıkarıldı.
Tom really likes this sentence.
- Tom bu sözü gerçekten seviyor.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
Mary becomes angry when Tom mentions her weight.
- Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.
Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
Don't interrupt me while I am talking.
- Ben konuşurken sözümü kesme.
Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out.
- Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.
You must be faithful to your word.
- Sözüne sadık olmalısın.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
Is Mexico a signatory to the Geneva Convention?
- Meksika, Cenevre Sözleşmesi'nde imza sahibi mi?
Bush respects the Geneva Convention.
- Bush Cenevre Sözleşmesine saygı duyuyor.