söyle

listen to the pronunciation of söyle
Турецкий язык - Английский Язык
spit it out !
{f} said

You didn't do a very good job, I said. - Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.

It doesn't matter what he said. - Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.

told

She told me that she had bought a CD. - Bana bir CD aldığını söyledi.

He told me that his father was dead. - O bana babasının öldüğünü söyledi.

told to
say

Some doctors say something to please their patients. - Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.

Say it in another way. - Onu başka bir şekilde söyle.

confide

I'm confident that Tom will do what he says he'll do. - Tom'un yapacağını söylediği şeyi yapacağına eminim.

I told you that in confidence, so why did you tell Jane about it? - Onu sana sır olarak söyledim, öyleyse niçin Jane'e ondan bahsettin?

tell

Could you please tell me why you love her? - Onu neden sevdiğini lütfen bana söyler misin?

Please tell me your address. - Lütfen adresini bana söyle.

{f} saying

He received a telegram saying that his mother had died. - O, annesinin öldüğünü söyleyen bir telgraf aldı.

It goes without saying that honesty is the key to success. - Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer

dictate
mouth

He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything. - Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.

If you don't have anything nice to say, keep your mouth shut. - Söyleyecek güzel bir şeyin yoksa ağzını kapalı tut.

apprise
told#to
spit it out
toldto
söylemek
sing

Yumi's hobby is singing popular songs. - Yumi'nin hobisi popüler şarkılar söylemek.

Singing is an honest and pleasurable entertainment, but one must be careful to avoid singing or taking pleasure in listening to lewd songs. - Şarkı söylemek dürüst ve zevk veren bir eğlence, ama insan müstehcen şarkılar söylememeye veya dinlememeye dikkat etmeli.

söylemek
say

It is hard to say which car is nicer. - Hangi arabanın daha güzel olduğu söylemek zordur.

Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting. - Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.

söylemek
tell

To tell the truth, this matter does not concern it at all. - Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

I want to tell you something important. - Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.

söylemek
{f} confess

He confessed he had to lie. - Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.

söylemek
assert
söylemek
spit out
söylemek
bade
söylemek
dictate
söylemek
pronounce
söylemek
call

Tom called to tell Mary that he'd be late. - Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.

Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting. - Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.

söylemek
enunciate
söylemek
spill
söylemek
{f} speak

I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say. - Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.

I may not be able to speak French as well as Tom, but I can usually communicate what I want to say. - Tom kadar iyi Fransızca konuşamayabilirim ama genellikle söylemek istediğim şeyi diyalog kurabilirim.

söylemek
{f} deliver
söylemek
submit
söylemek
{f} affirm
söylemek
{f} order
selam söyle
say hello

Please say hello to her. - Lütfen ona selam söyle.

Please say hello to Tom for me. - Lütfen Tom'a benim için selam söyle.

söylemek
articulate
söylemek
let on
söylemek
allege
söylemek
divulge
söylemek
put

To put it bluntly, he's mistaken. - Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.

To put it briefly, she turned down his proposal. - Kısaca söylemek gerekirse, o, onun önerisini geri çevirdi.

söylemek
raise
söylemek
talk

I don't use languages to talk and say nothing. I use them to serve humanity. - Ben dilleri konuşmak ve bir şey söylemek için kullanmam. Ben onları insanlığa hizmet etmek için kullanırım.

Tom was about to say something, but Mary started talking first. - Tom bir şey söylemek üzereydi fakat önce Mary konuşmaya başladı.

söylemek
propound
söylemek
share
söylemek
throw out
söylemek
represent
söylemek
recite
söylemek
spell
söylemek
relate
söylemek
voice
söylemek
declare
söylemek
confide
söylemek
narrate
söylemek
call off
söylemek
call out
söylemek
fame
söylemek
show

Tom likes to sing in the shower. - Tom duşta şarkı söylemekten hoşlanır.

Singing in the shower is one of his favorite things to do. - Duşta şarkı söylemek onun yapacağı en sevdiği şeylerden biridir.

söylemek
word

I don't have to say a word. - Bir söz söylemek zorunda değilim.

Tom is the kind of person who always has to have the last word. - Tom her zaman son sözü söylemek zorunda kalan insan türüdür.

söylemek
mention

I'll have to mention it to them. - Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.

I'll have to mention it to her. - Bunu ona söylemek zorunda kalacağım.

söylemek
state
söylemek
impart to
söylemek
publish
söylemek
(Ticaret) address
söylemek
discourse
söylemek
inform
söylemek
mouth

Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence. - Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.

Tom opened his mouth to say something. - Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.

söylemek
spiel
söylemek
report
söylemek
betray
söylemek
apprise
söylemek
bring sb in on sth
söylemek
aver
söylemek
impart
söylemek
disclose
söylemek
{f} bid
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
(Atasözü) Tell me with whom thou goest and I'll tell thee what thou doest
söylemek
utter
söylemek
say it
söylemek
say to
yalan söyle
lie
şarkı söyle
sing

The girls came singing toward the crowd. - Kızlar kalabalığa doğru şarkı söyleyerek geldi.

We enjoyed singing songs together. - Birlikte şarkı söylemekten hoşlandık.

acele ile söyle
splutter
bin düşün bir söyle
(deyim) least said soonest mended
bin işit bir söyle
(deyim) listen before you talk
ne demek istiyorsan söyle
(Konuşma Dili) out with it
selam söyle
remember me to him
selam söyle
give him my best regards

If you happen to see him, please give him my best regards. - Eğer onu görürsen ona selam söyle.

selâmlarımı söyle
remember me to him
söylemek
sound
söylemek
couch
söylemek
to sing (a song); to recite (a poem)
söylemek
observe
söylemek
to speak to, direct one's words to
söylemek
drop
söylemek
name

He was unwilling to tell us his name. - O, bize adını söylemek için isteksizdi.

Tom, I have to tell you something. I love someone. His name starts with TO and ends with M. Er, who would that be? Is it someone I know? - Tom, sana bir şey söylemek zorundayım. Ben birini seviyorum. Onun adı TO ile başlıyor ve M ile sona eriyor. Kim olabilir ki bu? Tanıdığım biri mi?

söylemek
to say, to tell, to speak, to remark; to declare; to utter; to sing (a song); to confess; to confide, to divulge, to let on
söylemek
to say, utter (something); to say (something) to (someone), tell (someone) (something): Bana Fatma'nın evde olmadığını söyledi, ama inanmadım. She told me that Fatma wasn't at home, but I didn't believe her
söylemek
give voice to
söylemek
to tell (someone to do something): Akşam yemeğini hazırlamamı söyledi. She told me to fix supper. Ona söyle, oraya gitmesin. Tell her not to go there
söylemek
break

I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break. - Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.

söylemek
hazard
söylemek
pass

It is my sad duty to tell you that Tom has passed away. - Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.

Singing is my passion. - Şarkı söylemek benim tutkumdur.

söylemek
remark
söylemek
spit
söylemek
speak of
söylemek
air
söylemek
quote
tatlı ye, tatlı söyle
(Atasözü) Let's try to live together peaceably./Live and let live
önce düşün, sonra söyle
(Atasözü) Think before you speak
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение söyle в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Söylemek
çıkarmak
Söylemek
(Osmanlı Dönemi) NEBS
Söylemek
savurmak
Söylemek
irat etmek
Söylemek
çekmek
Söylemek
telaffuz etmek
Söylemek
atmak
söylemek
Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak
söylemek
Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak
söylemek
Haber vermek: "Benim burada nasıl yaşadığımı görenler gidip babama da söylerler."- A. Ş. Hisar. Önceden bildirmek, tahmin etmek: "Bir değil iki tane olduğunu size söylemiştim."- R. H. Karay
söylemek
Haber vermek
söylemek
Türkü, şarkı vb. okumak: "Kanto söyler gibi hareketler ve taklitlerle söylediği şarkılar pek eğlenceli şeylerdi."- R. N. Güntekin
söylemek
Bir şeyin yapılmasını sözle istemek: "Biraz sonra nazırın yine beni istediğini söylediler."- F. R. Atay
söylemek
Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak: "Ne söyler bu türküler / Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler."- N. Cumalı
söylemek
Önceden bildirmek, tahmin etmek
söylemek
Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak: "Hececiler kendilerinden sonra yeni bir edebî neslin yetişmediğini söylüyorlar."- S. F. Abasıyanık
söylemek
Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak
söylemek
Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak: "Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim."- R. N. Güntekin
söylemek
Türkü, şarkı vb. okumak
söylemek
Yazmak, düzmek
söylemek
Bir şeyin yapılmasını sözle istemek
söylemek
şakımak
söyle
Избранное