Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Tom aşağı yukarı Mary ile aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as Mary.
Siz aşağı yukarı bizimle aynı yaştasınız.
- You guys are roughly the same age as we are.
Kırk farklı dili kabaca konuşabilirsin.
- You can speak roughly forty different languages.
Amerika'nın meyvelerinin ve sebzelerinin kabaca yarısı Kaliforniya'dan geliyor.
- Roughly half of America's fruits and vegetables come from California.
Amerika'nın meyvelerinin ve sebzelerinin kabaca yarısı Kaliforniya'dan geliyor.
- Roughly half of America's fruits and vegetables come from California.
Kabaca seninle aynı yaştayım.
- I'm roughly the same age as you.
Tom'un yüzü pürüzlü, çünkü onun tıraş olmaya ihtiyacı var.
- Tom's face feels rough because he needs to shave.
Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
Jackson, kaba bir adamdı.
- Jackson was a rough man.
Dennis'in kaba davranışları yoktur.
- Dennis doesn't have rough manners.
Bu ağacın kabuğu çok sert.
- The bark of this tree is very rough.
Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.
- So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games.
Fırtınalı denizlerde onu deniz tuttu.
- She become seasick in rough seas.
Fırtınadan dolayı deniz haşindi.
- The sea was rough because of the storm.
Kabaca seninle aynı yaştayım.
- I'm roughly the same age as you.
Onun nerede olduğuyla ilgili kabaca bir fikrim var.
- I have a rough idea where it is.
Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
- The little boat bobbed on the rough sea.
Deniz bugün oldukça dalgalı.
- The sea is pretty rough today.
Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
- Tom had a rough day at work.
Köye giden yol çok engebeli.
- The road to the village is very rough.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Tom sıkıntılı bir gece geçirdi.
- Tom had a rough night.
Tom yontulmamış bir insan.
- Tom is a diamond in the rough.
O, yeni evin yaklaşık otuz milyon yene mal olacağını tahmin ediyor.
- He estimates that the new house will cost roughly thirty million yen.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Zor bir çocukluğu vardı.
- She had a rough childhood.
Zor bir zaman geçireceksin.
- You'll have a rough time.
Tom aşağı yukarı Mary ile aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as Mary.
Benim Çincem mükemmel olmaktan uzak, ama aşağı yukarı onun söylediği her şeyi anlayabiliyorum.
- My chinese is far from perfect, but I can roughly understand everything he is saying.
Bir kedinin dili pürüzlüdür.
- The tongue of a cat feels rough.
Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
The sea was rough.
Being a teenager these days can be rough.
A rough estimate.
The rock was one of those tremendously solid brown, or rather black, rocks which emerge from the sand like something primitive. Rough with crinkled limpet shells and sparsely strewn with locks of dry seaweed, a small boy has to stretch his legs far apart, and indeed to feel rather heroic, before he gets to the top.
The gangsters roughed him up a little.
This box has been through some rough handling.
... ERIC SCHMIDT: The rough numbers are, there are roughly ...
... This is roughly analogous to the VPN argument in China. ...