Zaman gülleri soldurur, fakat dikenleri kırar.
- Time withers the roses, but wears down the thorns.
Ben beyaz gülleri kırmızı olanlardan daha çok severim.
- I like white roses better than red ones.
Gül yetiştirmekte iyiyim.
- I am good at raising roses.
Gül bir çiçektir ve güvercin bir kuştur.
- The rose is a flower and the dove is a bird.
Onun geçmişi hakkında her türlü söylenti yükseldi.
- All sorts of rumors rose about her past.
Yen dolar karşısında yükseldi.
- The yen rose to the dollar.
Pembe ve gül benzer renklerdir.
- Pink and rose are similar colors.
Hayata pembe gözlüklerle bakıyor.
- She looks at the world through rose-colored glasses.
Bu olağanüstü bir roze şaraptır.
- This is an exceptional rosé wine.
Biz bir şişe roze şarabı istiyoruz.
- We'd like a bottle of rosé.
Biz bir şişe roze şarabı istiyoruz.
- We'd like a bottle of rosé.
Bu olağanüstü bir roze şaraptır.
- This is an exceptional rosé wine.
Bu olağanüstü bir roze şaraptır.
- This is an exceptional rosé wine.
Biz bir şişe roze şarabı istiyoruz.
- We'd like a bottle of rosé.
It's a straightforward job, but it's no bed of roses, with such long hours.
rose pink colour:.
Looking back at Ohio State's run for the roses, there might be some who will insist the Buckeyes were lucky to escape defeat at least once. . . . the Buckeyes whipped a jinx in the form of premature Rose Bowl talk.
I thought about leaps of faith, runs for the roses, and reaching for the stars.
Slow down. Stop and smell the roses now and then.
... DAVID BECKHAM: Huge Stone Roses fan, as well, who are ...