Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
- Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
Tom'un sohbet odalarında gerçek ismini vermeyecek kadar aklı var.
- Tom knows better than to give his real name in chat rooms.
Odaları değiştirebilir miyim?
- Could I change rooms?
Daire üç küçük oda ve bir banyodan oluşuyor.
- The apartment consists of three small rooms and a bath.
İki odalı bir daire kiralamak istiyorum.
- I want to rent an apartment with two rooms.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Odada 2 tane pencere var.
- The room has two windows.
Hangi odada kalmak istersiniz?
- In which room would you like to stay?
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
- This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
Bir otel odası rezervasyonu yaptınız mı? Henüz değil, üzgünüm.
- Have you reserved a hotel room? Sorry, not yet.
Sami iyi bir mekandaydı.
- Sami was in a good room.
ABD'de tuvalet ve banyonun aynı mekanda olduğunun farkında değildim.
- I wasn't aware that the toilet and the bath are in the same room in the United States.
Oda salonun sonundadır.
- The room is at the end of the hall.
Bekleme salonunuz var mı?
- Do you have any standing room?
Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.
- Everyone in the room was stunned by what happened.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
- There is no room to doubt that he is a gifted artist.
Televizyon için yer açmalısın.
- You must make room for the television.
Bir pansiyonda yaşıyorum.
- I live in a rooming house.
Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
- Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
Bütün pencerelerin kapalı olması nedeniyle o oda çok havasızdı.
- It was very stuffy in that room with all the windows closed.
Herkes için yeterli boş yer var.
- There's enough room for everybody.
O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
- I really don't want to sit in that room.
Doctor Watson roomed with Sherlock Holmes at Baker Street.
The room was on its feet.
He explains they have enough room to stand and lie down, points out the little cup to brush our teeth, and the place where they pray.
Go to your room!.
Nor shalt thou give me room to doubt whether it be necessity or love, that inspires this condescending impulse.
Miss Bingley made no answer, and soon afterwards she got up and walked about the room.
There are major disagreements within the Coalition and politicians always want to retain room for manoeuvre.
Some users may not be able to access the AOL room.
... They're sitting in rooms together like ...
... 100-degree rooms. It's the only thing that I can, I feel, ...