Odanın etrafında koşma.
- Don't run around in the room.
Odada 2 tane pencere var.
- The room has two windows.
Hangi odada kalmak istersiniz?
- In which room would you like to stay?
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Bir otel odası rezervasyonu yaptınız mı? Henüz değil, üzgünüm.
- Have you reserved a hotel room? Sorry, not yet.
Sami iyi bir mekandaydı.
- Sami was in a good room.
ABD'de tuvalet ve banyonun aynı mekanda olduğunun farkında değildim.
- I wasn't aware that the toilet and the bath are in the same room in the United States.
Bekleme salonunuz var mı?
- Do you have any standing room?
Kasıtlı bir şekilde bana baktı ve toplantı salonundan ayrıldı.
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.
- Everyone in the room was stunned by what happened.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Arabanızda ayıracak yer var mı?
- Is there any room to spare in your car?
Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
- There is no room to doubt that he is a gifted artist.
Bir pansiyonda yaşıyorum.
- I live in a rooming house.
Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
- Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
Bütün pencerelerin kapalı olması nedeniyle o oda çok havasızdı.
- It was very stuffy in that room with all the windows closed.
Herkes için yeterli boş yer var.
- There's enough room for everybody.
O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
- I really don't want to sit in that room.
Doctor Watson roomed with Sherlock Holmes at Baker Street.
The room was on its feet.
He explains they have enough room to stand and lie down, points out the little cup to brush our teeth, and the place where they pray.
Go to your room!.
Nor shalt thou give me room to doubt whether it be necessity or love, that inspires this condescending impulse.
Miss Bingley made no answer, and soon afterwards she got up and walked about the room.
There are major disagreements within the Coalition and politicians always want to retain room for manoeuvre.
Some users may not be able to access the AOL room.