I don't want to take risks.
- Riskleri almak istemiyorum.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
Your life is in jeopardy.
- Yaşamın risk altında.
Tom doesn't want to take any chances.
- Tom herhangi bir riske girmek istemiyor.
Tom didn't want to take any chances.
- Tom riske girmek istemedi.
The directors were reluctant to undertake so risky a venture.
- Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.
He doesn't mind risking his life.
- O, hayatını riske atmayı umursamaz.
You're risking your career.
- Kariyerini riske atıyorsun.
Tommy did not want to run the risk of losing his job.
- Tommy, işini kaybetme riskini göze almadı.
Divers who surface too quickly run the risk of contracting the bends.
- Yüzeye çok hızlı çıkan dalgıçların vurgun yeme riski vardır.
It may prove to be a risky adventure.
- Riskli bir macera olduğunu kanıtlayabilir.
Taking regular exercise, coupled with a healthy diet, reduced the risk of several types of cancer.
If there is a 25% chance of running over schedule, costing you a $100 out of your own pocket, that might be a risk you are willing to take. But if you have a 5% chance of running overschedule, knowing that there is a $10,000 penalty, you might be less willing to take that risk.
England captain David Beckham has warned Wayne Rooney not to risk his long-term future by rushing his return from injury.
Bunu riske atmaktan başka seçeneğimiz yok.
- We have no choice but to risk it.
Bunu riske atmak ister misin?
- Do you want to risk that?
Bunu yaptırmak için kendini tehlikeye atmak zorundasın.
- In order to get it done, you'll have to take risks.
Onu başarmak için kendini tehlikeye atmak zorunda kalacaksın.
- In order to achieve that, you'll have to take risks.
Tom romantizme çevirmeye çalışarak Mary ile arkadaşlığını riske etmek istemedi.
- Tom didn't want to risk his friendship with Mary by trying to turn it into a romance.
Başarılı olmak istersen bir sürü risk almak zorundasın.
- If you want to succeed, you have to take a lot of risks.
Tom risk almaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like taking risks.
Masum birini mahkum etmektense suçlu bir adamı kurtarmayı göze almak daha iyidir.
- It is better to risk saving a guilty man than to condemn an innocent one.
Bu, tehlikeyi göze almak anlamına gelse bile, o oraya gitmeye karar verdi.
- Even though it meant risking danger, he decided to go there.
Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- He saved the boy at the risk of his own life.
Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
- They risked their lives on the dangerous trip.
Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.
- He saved the child at the risk of his own life.
Bu riskli ve tehlikeli.
- This is risky and dangerous.