Canım dinlenmek istiyor.
- I feel like taking a rest.
Tom, bütün gün çalışıyordu, dinlenmek istedi.
- Tom, who had been working all day, wanted to have a rest.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Çok yorgun olduğumdan dolayı dinlenmek için durdum.
- Becoming very tired, I stopped to rest.
Birkaç günlük istirahat sana iyi gelecektir.
- A few days' rest will do you good.
Sanırım tüm ihtiyacım olan şey biraz istirahat.
- I guess all I need is a little rest.
Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
- I put the rest of your clothes in the laundry.
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
Lütfen hayatınızın geriye kalanı için bu kelimeleri hatırlayın.
- Please, remember those words for the rest of your life.
Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?
- Do you want the rest of my sandwich?
Dinlenme yerine, o her zamankinden çok daha sıkı çalıştı.
- Instead of taking a rest, he worked much harder than usual.
Hangisi bizim son dinlenme yerimiz olacak?
- Which one will be our final resting place?
Çağdaş uygarlık, bilim ve eğitim temeli üzerine dayanmaktadır.
- Modern civilization rests on a foundation of science and education.
Arkadaşımın gelmesini çok uzun süre beklemek zorunda kaldığımda huzursuz hissediyorum.
- I feel restless when I have to wait too long for my friend to show up.
Tom sabırsız ve huzursuzdu.
- Tom was impatient and restless.
Bence sevgi birinin kendi duygularını dizginleyebilir ve diğerlerini dikkate alır.
- To me, love is being able to restrain one's own feelings and take others into consideration.
Tom diğerlerimiz gibi değil.
- Tom isn't like the rest of us.
Durmak yok yola devam.
- There is no rest for the weary.
Yaşlı bir adam ağacın gölgesinde dinleniyordu.
- An old man was resting in the shade of the tree.
Yaşlı bir adam ağacın altında dinleniyordu.
- An old man was at rest under the tree.
Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
- I felt out of place in the expensive restaurant.
Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
- I won't rest until I find out the truth.
Bazılarımız geriye kalanlarımızın arzu ettikleri şey oldukları zaman hariç, hepimiz hiçbirimizin olamadığını olmaya çalışırız.
- All of us try to be what none of us couldn't be except when some of us were what the rest of us desired.
Kalanları alabilirsiniz.
- You can have the rest.
Durmak yok yola devam.
- There is no rest for the weary.
Sami saatlerce durmadan patates soyarak babasının restoranında çalıştı.
- Sami worked at his father's restaurant, peeling potatoes for hours on end.
Biz artık Hint restoranında yemek yemeye gitmiyoruz.
- We no longer go to eat at the Indian restaurant.
Tom bir zamanlar ucuz bir restoranda yemek yedi ve gıda zehirlenmesi oldu, bu yüzden artık nerede yemek yediği hakkında çok dikkatli.
- Tom once ate at an cheap restaurant and got food poisoning, so now he is very careful about where he eats.
Ben iyi bir gece uykusu uyumanı istiyorum.
- I want you to get a good night's rest.
Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
- I put the rest of your clothes in the laundry.
Tom ömrünün geriye kalanını hapiste geçirmek istemiyor.
- Tom doesn't want to spend the rest of his life in jail.
Bir Anadolu köyünde yazın söğüt gölgesinin altında uyumak ne kadar huzur vericidir.
- How restful it is to sleep under the shadow of a willow in an Anatolian village in summertime.
Dinlendirici, öyle değil mi?
- It is restful, isn't it?
Geri kalanımız seni ikna etmek için ne yapmak zorunda?
- What do the rest of us have to do to convince you?
Geri kalanımızın yapamadığı şeyi yaptın.
- You did what the rest of us couldn't do.
Ne yazık! O iyi bir profesördü. Huzur içinde yatsın.
- What a pity! He was a good professor. May he rest in peace.
Ruhun huzur içinde yatsın.
- May your soul rest in peace.
Ben huzursuz bacak sendromundan muzdaribim.
- I suffer from restless leg syndrome.
Tom bütün gün huzursuz.
- Tom has been restless all day.
Uyandığımda dinlenmiş ve canlanmış hissettim.
- When I woke up I felt rested and refreshed.
Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
- Tom looks relaxed and rested.
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
Hayatımın geri kalanını pişman olarak geçirmek istemiyorum.
- I don't want to spend the rest of my life regretting it.
Bir Anadolu köyünde yazın söğüt gölgesinin altında uyumak ne kadar huzur vericidir.
- How restful it is to sleep under the shadow of a willow in an Anatolian village in summertime.
Ormandaki sessizlik huzur verici.
- The silence in the forest is restful.
Tom yarım şeftali yedi ve artanını bana uzattı.
- Tom ate half the peach and handed me the rest.
Artanını ona bıraktım ve dışarı çıktım.
- I left the rest to him and went out.
Tom'un sınıfının geri kalan kısmına ayak uydurma sorunu vardı.
- Tom has trouble keeping up with the rest of his class.
Lütfen bize hikayenin geri kalan kısmını anlat.
- Please tell us the rest of the story.
Bu çocuklar her zaman hareketlidirler.
- These kids are always restless.
Ben dinlenmek istedim.
- I wanted to take a rest.
Ben dinlenmek istiyorum.
- I want to take a rest.
Hava seyahati hızlı ancak deniz seyahati huzurlu.
- Air travel is fast; sea travel is, however, restful.
The body's centre of gravity may affect its state of rest.
She ate some of the food, but was not hungry enough to eat it all, so she put the rest in the refrigerator to finish later.
The sun sets, and the workers go to their rest.
We took a rest at the top of the hill to get our breath back.
Now that we're all in agreement, we can put that issue to rest.
Rest assured that I will do my best.
I rest my case.
I rested against the wall for a minute.
Higgins can't quite reach the white with his cue, so he'll be using the rest.
She was laid to rest in the village cemetery.
It was nice to have a rest from the phone ringing when I unplugged it for a while.
The blame seems to rest with your father.
He placed his hands on the arm rests of the chair.
Remember there's a rest at the end of the fourth bar.
You may rest assured that our best efforts will be put forth to give you entire satisfaction.
May the souls of the recently departed rest in peace.
The drive will be too long, the seats too few, and the people too many. I rest my case.
All the evidence points toward the defendant's guilt. I rest my case.
In this chapter, we'll build a RESTful web service on top of the MoviesService and OrdersService applications.
At rest, the car is impressive but when it's moving, the sight is astounding.
He was laid to rest beneath the old oak tree in 1825.
Let's try to put this question to rest once and for all.
She sat and fidgeted out of restlessness as she waited.
Sarah and I got married back in 1956 and the rest is history.
... would have for the rest of my life. ...
... different to add to the rest of us. ...