Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
- I deserve a relaxing afternoon.
Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
- Granted, watching TV can be relaxing.
Seni en sevdiğim kafeye davet etmek istiyorum. O, rahatlatıcı bir ortamı olan güzel bir yer.
- I'd like to invite you to my favourite café. It’s a nice, relaxing place with a good vibe.
Bu gerçekten o kadar rahatlatıcı değil.
- It's not really that relaxing.
Rahatlamak için ne yapıyorsun?
- What do you do for relaxation?
Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
- Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
Sadece kumsalda oturup bir hafta boyunca gevşemek istiyorum.
- I just want to sit on the beach and relax for a week.
Onu rahatlatmak için bir ilaç verdi.
- He gave her a drug to make her relax.
İthalat düzenlemeleri son zamanlarda gevşetilmiştir.
- Import regulations have been relaxed recently.
Biraz gevşemelisiniz.
- You'd better relax a bit.