Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
- Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım.
- Let's meet halfway between your house and mine.
Saat altı buçukta döneceğim.
- I'll return at half past six.
İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.
- Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner.
İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
- The population of Italy is about half as large as that of Japan.
İşini yarıda bırakma.
- Don't leave your work half done.
Yarım saat koşmaya devam etti.
- He run on for half an hour.
Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
- He began his meal by drinking half a glass of ale.
Tom, armudu yarı yarıya böldü.
- Tom cut the pear in half.
Bu kitabın fiyatı yarı yarıya düşürüldü.
- The price of this book has been reduced by half.
Tom sadece kısmen şaka yapıyordu.
- Tom was only half joking.
Bu araba, motor silindirlerinin yarısını devre dışı bırakabilir.
- This car can deactivate half of its engine's cylinders.
A half uncle or half aunt or half cousin.