This is irrefutable proof that Mary is innocent.
- Bu Mary'nin masum olduğunun reddedilemez kanıtıdır.
There was also an irrefutable sadness in his eyes.
- Ayrıca onun gözlerinde reddedilemez bir üzüntü vardı.
Tom declined Mary's invitation.
- Tom Mary'nin davetini reddetti.
I intend to decline his offer to help me.
- Bana yardım etmek için yaptığı teklifi reddetmek niyetindeyim.
Nobody here is denying that.
- Buradaki hiç kimse onu reddetmiyor.
I'm not going to deny it.
- Bunu reddetmeyeceğim.
My neighbor rejected my request to cut his tree.
- Komşu ağacını kesme ricamı reddetti.
The customer rejected everything that I showed her.
- Müşteri, gösterdiğim her şeyi reddetti.
I plan on refusing to do that.
- Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
She refused his proposal.
- Onun teklifini reddetti.
Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
- Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
My neighbor rejected my request to cut his tree.
- Komşu ağacını kesme ricamı reddetti.
Jefferson rejected this idea.
- Jefferson bu fikri reddetti.
Her parents disowned her and kicked her out of the house.
- Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.
Tom's father disowned him.
- Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.