Tom Mary'nin söylediğinin gerçek olduğuna umutsuzca inanmak istedi.
- Tom wanted desperately to believe what Mary said was true.
Tom Mary'nin dikkatini çekmeyi umutsuzca denedi.
- Tom tried desperately to get Mary's attention.
Tom'un son derece ona ihtiyacı vardı.
- Tom desperately needed that.
Bir arabaya son derece ihtiyacım var.
- I desperately need a car.