Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
- They are always quarrelling in public.
Tartışma birliğimizi bozdu.
- Quarrelling spoiled our unity.
Tartışma birliğimizi bozdu.
- Quarrelling spoiled our unity.
Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
- Tom and Mary quarrel almost every day.
Kardeşler kavga etmemelidir.
- Siblings should not quarrel.
Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
- Please cease from quarreling.
Seninle tartışmak istemiyorum.
- I don't want to quarrel with you.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Ben münakaşaya karıştım.
- I was involved in the quarrel.
Sizin tartışmanızın nedeni neydi?
- What was the cause of your quarrel?
John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.
- John had a violent quarrel with his wife.
Dün ağabeyim ile tartıştım.
- I quarrelled with my older brother yesterday.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.