Seninle tartışmak istemiyorum.
- I don't want to quarrel with you.
Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
- Please cease from quarreling.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Ben münakaşaya karıştım.
- I was involved in the quarrel.
Kardeşler kavga etmemelidir.
- Brothers should not quarrel.
Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
- Our friendship is greater than our quarrels.
John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.
- John had a violent quarrel with his wife.
Onun, onunla tartışmaya niyeti yoktu.
- She had no intention of quarreling with him.
Sizin tartışmanızın nedeni neydi?
- What was the cause of your quarrel?
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
- They are always quarrelling in public.
Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
Tartışma birliğimizi bozdu.
- Quarrelling spoiled our unity.
Tom, Mary'yle kavga etti.
- Tom quarreled with Mary.
O kendi kendine kavga etti.
- He quarreled with his own self.
Quarrels would not last long if the fault were only on one side - François de La Rochefoucauld.
... meant to be. They quarrel and Jim stomps off, but then he finds out through the grapevine ...