Kimono giymek bir Japon için bile çok zordur.
- It's very difficult even for a Japanese to put on a kimono.
Tom çoraplarını giymek için yatağına oturdu.
- Tom sat down on his bed to put on his socks.
Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
- I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
O daha fazla kilo almak istemediği için pasta yemez.
- She doesn't eat cake because she doesn't want to put on any more weight.
Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
- Tom had to put on weight for the role.
Kaza geçirme ihtimaline karşın biz her zaman bir emniyet kemeri takmak zorundaydık.
- We always had to put on a safety belt in case we had an accident.
Eski ayakkabılarını çıkararak yenilerini giydi.
- She took off her old shoes and put on the new ones.
Tom ayakkabılarını giydi.
- Tom put on his shoes.
Sana baskı yapmak için burada değilim.
- I'm not here to put pressure on you.
Burada sana baskı yapmak için bulunmuyorum.
- I'm not here to put pressure on you.
Can you put on The Sound of Music? I'd like to see it again.
She puts on an air of bravado.
I'll put on some coffee for everybody.
The doctor put me on pills for my allergies.
He's just putting on an act of innocence: he knows he's guilty.
She's putting on that she's sicker than she really is.