Öğrenciler arabayı itmek için yardım etmemizi istedi.
- The students wanted us to help push the car.
Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
- I have to push my bike because one of the tyres is flat.
Onlar güneyi zorlamaya devam etti.
- They continued to push south.
Anne babam beni beyzbol klübünden ayrılmaya zorladı.
- My parents pushed me to quit the baseball club.
Düğmeye basmak üzereyim.
- I'm about to push the button.
Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.
- All you have to do to take a picture is push this button.
Şansımı zorlamak istemedim.
- I didn't want to push my luck.
Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
- You don't want to push yourself too hard.
Öğrenciler arabayı itmek için yardım etmemizi istedi.
- The students wanted us to help push the car.
İtme bir roketin ne kadar itme verebileceğidir.
- Thrust is how much push a rocket can give.
Tom arabayı itmemize yardımcı oldu.
- Tom helped us push the car.
Arabam çamura saplanmış. Onu dışarı itmem için bana yardımcı olabilir misin?
- My car is stuck in the mud. Could you help me push it out?
Engellere rağmen ilerlemeye devam ettik.
- We pushed ahead despite the obstacles.
I need you to push now. (Doğum esnasında doktorların söylediği bir lafdır.).
Modern yöntemler endüstriyi ilerletti.
- Modern methods have pushed industry forward.
Kalabalığı yararak ilerledik.
- We had to push our way through the crowd.
Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
- You don't want to push yourself too hard.
Onlar güneyi zorlamaya devam etti.
- They continued to push south.
In his anger he pushed me against the wall and threatened me.
During childbirth, there are times when the obstetrician advises the woman not to push.
Give the door a hard push if it sticks.
You need to push quite hard to get this door open.