Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
- Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
Tom'a hiçbir şey kanıtlamak zorunda değiliz.
- We don't have to prove anything to Tom.
Tom'un suçluluğunu ispat etmek için bir delil çıkması çok olası değil.
- It's very unlikely that any evidence will turn up to prove Tom's guilt.
Bir avukatın rolü müvekkilinin suçsuz olduğunu ispat etmektir.
- The role of a lawyer is to prove that his client is innocent.
Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
- Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
- The rumor proved to be an absolute lie.
Bu haberin doğru olduğunu kanıtladı.
- The news proved to be true.
Onun kanıtlanmış yeteneğine güvenebilirsin.
- You can rely on his proven ability.
O, bilimsel olarak kanıtlanmış mı?
- Is that scientifically proven?
Tom'un suçluluğunu ispat etmek için bir delil çıkması çok olası değil.
- It's very unlikely that any evidence will turn up to prove Tom's guilt.
Bir avukatın rolü müvekkilinin suçsuz olduğunu ispat etmektir.
- The role of a lawyer is to prove that his client is innocent.
Bu, bilimsel olarak ispatlanmış mı?
- Has that been scientifically proven?
Bu cümle doğrudur ama kanıtlanabilir değildir.
- This sentence is true, but not provable.
Kolomb dünyanın düz olmadığını ispatladı.
- Columbus proved that the world is not flat.
Onun bir hırsız olduğu ispatlandı.
- It was proved that he was a thief.
Bu, bilimsel olarak ispatlanmış mı?
- Has that been scientifically proven?
Koç kendini ispatladı.
- The coach has proven himself.
Your daughter's attitude only goes to prove how much society has changed over the last 30 years.
Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
- An attorney's job is proving that his client is innocent.
Bu aptalca tavırlarıyla Maria kendi kibrini kanıtlamaktan daha fazlasını yapmaz.
- With these stupid attitudes, Maria doesn't do more than proving her own arrogance.
It proved to be a cold day.
Have an exit strategy should your calculations prove incorrect.
The hypothesis has not been proven to our satisfaction.
Not that we’re afraid of things new. It’s just, before you put ’em on a system, they’ve gotta be demonstrated and proven and you’ve gotta have a lot of confidence in ’em. And we’re still in the stages where we're proving this out.
All Pulpit-fools are enemies to Love, If e'er they think, 't is how to fend and prove.
Mass lexical comparison is not a proven method for demonstrating relationships between languages.
1. Our team beat a bigger team, and it just goes to show you can win if you play hard enough.
2. The hard winter at Valley Forge goes to show that our soldiers suffered a great deal to win the Revolution.
... but just to prove how little facts can influence behavior as a French doctor ...
... Potatoes from the Andes prove perfectly suited ...