Yol kalabalık bu yüzden muhtemelen söz verilen zamanda varmayacağız.
- The road is crowded so we probably won't get in promised time.
Her zaman söz verilen zamanda gel.
- Always come by the time promised.
Yarın söz verilmiş değil.
- Tomorrow is not promised.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.
- You just have to promise me one thing.
Söz vermek bir şeydir, ve diğeri yerine getirmektir.
- It is one thing to promise, and another to perform.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
Cehennem vaatlerle döşelidir.
- Hell is paved with promises.
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
Sözünden dönmemelisin.
- You shouldn't break promises.
O asla sözünden dönmeyecek.
- He will never break his promise.
... I have to say, I promised some fellow coworkers I would ask ...
... The audience here in the hall has promised to remain silent. No cheers, applause, boos, ...