Bu kitap beni derinden etkiledi.
- This book profoundly impressed me.
Sorularınız giderek daha derinleşiyor.
- Your questions are getting progressively more profound.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Bildiğiniz gibi, şiddetli yağmurun sonucu olarak geç kaldık.
- As you know, we were late due to the heavy rain.
Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
- The heavy rain prevented us from going fishing.
Yağmurun yanında şiddetli rüzgarları yaşadık.
- Besides the rain, we experienced heavy winds.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Bu ağır iş yükü benim için çok fazla.
- This heavy workload is too much for me.
Bu bir ağır iş makinesidir.
- This is a heavy-duty machine.
Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.
- We took a back road to avoid the heavy traffic.
Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.
- He took a detour to avoid the heavy traffic.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
- The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
- The bag was too heavy for me to carry by myself.
The Moody Blues are, like, heavy.
Of the profound corruption of this class there can be no doubt. Milman.
What humble gestures! What profound reverence! Dupp.
... This newcomer will have as profound an effect on human history ...
... because it has a profound impact on ...