He is a prestigious and influential member of the Democratic Party.
- O, Demokratik Parti'nin prestijli ve etkili bir üyesidir.
Dan attended a prestigious music school.
- Dan prestijli bir müzik okuluna başladı.
Cantonese is the prestige dialect of the Yue group.
- Kantonca, Yue grubunun prestij lehçesidir.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.