O, ayrılmak üzereydi.
- She was on the point of leaving.
Bir fırtına geminin Kobe'den ayrılmasını engelledi.
- A storm kept the ship from leaving Kobe.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
O, üç gün içinde ayrılıyor.
- He is leaving in three days.
Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
- Tom disappeared without leaving a trace.
Son defa fincanı baş aşağı bırakma fikri neydi?
- What was the idea of leaving the cup upside down last time?
Yağmur çiselemeye başladığında, evi terketmek üzereydim.
- I was on the point of leaving home when a light rain started to fall.
Tom'un şu ana kadar karısını terketmeyi düşündüğünden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider leaving his wife.