Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
Gerçekten acele etmek zorundayız.
- We've really got to hurry.
Aceleyle havaalanına gitti.
- He went to the airport in a hurry.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
- Hurry up. You'll be late for school.
Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
- Tom was in no particular hurry to get back home.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up or you'll miss the train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.