Your plan has the virtue of being practical.
- Senin planının pratik olma üstünlüğü var.
His idea is practical.
- Onun fikri pratiktir.
Tom practices playing the bassoon every day.
- Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
To write good English requires a lot of practice.
- İyi İngilizce yazma, çok fazla pratik gerektirir.
Tom has no practical experience.
- Tom'un hiçbir pratik deneyimi yoktur.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
Tom practised his speech in front of the mirror.
- Tom, konuşmasını aynanın karşısında pratik yaptı.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
It takes years of practice to play the piano well.
- Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
Tom Jackson practically built this town.
- Tom Jackson bu kasabayı pratik olarak inşa etti.
I'm practically an adult.
- Ben pratik olarak yetişkinim.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
Tom showed up late to practice yesterday.
- Tom dün pratik yapmak için geç geldi.