Bilgisayar kadınların sol tarafına yerleştirildi.
- The computer is placed to the left of the women.
Liderleri öldüğünde, onun vücudunu büyük bir mezara yerleştirdiler.
- When their leader died, they placed his body in a large tomb.
Bana yeterince uzun bir manivela ve onu yerleştirmek için bir dayanak verin ve dünyayı kımıldatacağım.
- Give me a lever long enough and a fulcrum on which to place it, and I shall move the world.
Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.
- Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.
Mekanın ismine aşinayız.
- We are familiar with the name of the place.
Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
- It's good to put yourself in someone else's place now and then.
Tom'un eşyalarını koymak için bir yeri yoktu.
- Tom didn't have a place to put his things.
Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
- They set the time and place of the wedding.
Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
- You know many interesting places, don't you?
Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
Arkadaşımız yarışı ikinci sırada bitirdi.
- Our friend finished the race in second place.
Sınıflarda hangi tip ekipman kurulmuştur?
- What kind of equipment is installed in the classrooms?
Beni bu yerden çıkarmak zorundasın.
- You've got to get me out of this place.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
Yanlış zamanda, yanlış yerde.
- The wrong time, the wrong place.
Üniversitede öğrenciler için bir yerleştirme bürosu vardır.
- The college has a placement bureau for students.
Öğretmen öğrencilerin sandalyelerini yarım daire şeklinde yerleştirmelerini istedi.
- The teacher asked the students to place their chairs in a semicircle.
Yemek yemek için kentteki en iyi yerlerden biri.
- This is one of the best places to eat in town.
Biz genellikle kentteki belirli bir yerde buluşurduk.
- We usually met at a certain place in the city.
Parayı güvenli bir alanda tut.
- Keep the money in a safe place.
AIDS araştırma dünyasında yer alan tüm değişiklikleri takip edemem.
- I can't keep track of all the changes taking place in the world of AIDS research.
Bu sabah bir trafik kazası meydana geldi.
- A traffic accident took place this morning.
Ne kadar korkunç olaylar meydana geldi? Anne baban nerede? Kocana ne oldu?
- What horrible events took place? Where are you parents? What happened to your husband?
Minderler koltuklara yerleştirildi.
- Cushions were placed in the seats.
Tom'u benim mahallemde Boston'a gönderdim.
- I sent Tom to Boston in my place.
Bu mahalle, bir aileyi geçindirmek için iyi bir yerdir.
- This neighborhood is a good place to raise a family.
Tom çatısına güneş paneli kurdurdu.
- Tom had solar panels installed on the roof of his house.
Tom bir güvenlik kamerası kurdu.
- Tom installed a surveillance camera.
Bana ne yapacağımı söylemek onun konumu değil.
- It's not his place to tell me what to do.
Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.
- You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days.
Ne tür yerleri görmek istiyorsun?
- What kind of places would you like to see?
Görmek istediğimiz bir sürü başka yerlerimiz var.
- We have a lot of other places we want to see.
Son parça bulmacaya yerleştirildi.
- The final piece was placed in the puzzle.
Bilgisayar kadınların sol tarafına yerleştirildi.
- The computer is placed to the left of the women.
Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
- My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
- This seems to be a busy place.
Tom benim makamımdaki toplantıya katılacak.
- Tom is going to attend the meeting in my place.
1. Yüzü çok tanıdık geliyor ama bir türlü çıkaramadım.
2. He looked really familiar, but I just couldn't place him.
He lost his place in the national team.
It is really not my place to say what is right and wrong in this case.
We asked the restaurant to give us a table with three places.
They phoned hoping to place her in the management team.
I'm in a strange place at the moment.
He is going back to his native place on vacation.
I've seen him before, but I can't quite place where.
We thought we would win but only ended up in fourth place.
... we have put those things aside and placed our collective shoulder ...
... miniaturized and it will be placed in your glasses. Your glasses will recognize people's ...