Düz İngilizce ile yazmaya çalış.
- Try to write in plain English.
Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain office worker.
Onu sade bir dille açıklayın.
- Explain it in plain words.
Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain office worker.
Şimdi bereketli bir ovanın olduğu yerde çölden başka bir şey yok.
- Now there is nothing but desert, where there used to be a fertile plain.
Kent bir ova üzerindedir.
- The city is on a plain.
Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- He made a speech in plain English.
Dikkat etmediğin oldukça açık.
- It's quite plain that you haven't been paying attention.
Onun söylemek istediği oldukça açık.
- His meaning is quite plain.
Tom onu yapmak istemediğini açıkça ortaya koydu.
- Tom made it plain that he didn't want to do that.
Lafı dolandırma ve benden ne istediğini açıkça söyle.
- Stop beating around the bush and tell me plainly what you want from me.
Senin suçlanacağın belli.
- It is plain that you are to blame.
Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
- Fadil got away with murder. Plain and simple.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain office worker.
Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
- The river meanders across the plain.
Not to be born again.
Would you like a poppy bagel or a plain bagel?.
They're just plain people like you or me.
His answer was just plain nonsense.
In fact, by excommunication or persuasion, by impetuosity of driving or adroitness in leading, this Abbot, it is now becoming plain everywhere, is a man that generally remains master at last.
Let me be plain with you: I don't like her.
I plain forgot.
Throughout high school she worried that she had a rather plain face.
He was dressed simply in plain black clothes.