Tom cebinden pembe bir hap şişesi çıkardı.
- Tom took a bottle of pink pills out of his pocket.
Sami yatağının altında bir saç tokası buldu.
- Sami found a bobby pin under his bed.
O kadar sessizdi ki sinek uçsa duyabilirdın.
- It was so quiet you could hear a pin drop.
Sinek uçsa duyabilirsin.
- You could hear a pin drop.
Resim bir iğne ile tutturuldu.
- The picture was held on by a pin.
Odada bir iğne düşüşünü duyabilirdin.
- You could hear a pin drop in the room.
Bir toplu iğne düşüşünü bile duyabilirdin.
- You could've heard a pin drop.
Bir toplu iğne düşüşünü bile duyabilirdin.
- You could have heard a pin drop.
Mary'nin kedisi o kadar tatlı ki onun kucağımda kıvrılıp yatmasını gerçekten umursamıyorum fakat pençeleriyle bacaklarımı ovmakta ısrar etme tarzı bana iğne yastığı gibi hissettiriyor.
- Mary’s cat is so sweet that I really don’t mind him curling up in my lap, but the way he insists on kneading my legs with his claws makes me feel like a pincushion.
Pinokyo'nun bacakları o kadar sertti ki onları hareket ettiremiyordu.
- Pinocchio's legs were so stiff that he could not move them.
Büyük anne hamur ona yapışmasın diye oklavanın üstüne un serpti.
- Grandma sprinkled flour on the rolling pin so the dough wouldn't stick to it.
Beton sert olduğu zaman pim keski yerine elektrikli matkap kullanırız.
- When the concrete is hard, we use an electric drill instead of a pin chisel.
Ateşleme pimi çıkarıldı.
- The firing pin's been removed.
The shot landed right on the pin.
I'm not so good on my pins these days.