Her nedense o kızdan hoşlanmaya başladım.
- Somehow I have taken a fancy to that girl.
O, fantezi bir şey değildi.
- It wasn't anything fancy.
Aşk sadece bir fantezidir.
- Love is just a fancy.
Böyle süslü bir evde yaşayabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
- I never for a moment imagined I'd be able to afford to live in such a fancy house.
Tom sevgililer günü için süslü bir restoranda bir rezervasyon yaptırdı.
- Tom made a reservation at a fancy restaurant for Valentine's day.
Mary'nin kocası gecikmiş yıldönümü yemekleri için onu fantazi Fransız restoranına götürdü.
- Mary's husband took her to the fancy French restaurant for their belated anniversary dinner.
Tom lives in a fantasy world.
- Tom lebt in einer Phantasiewelt.
Steadily, as Tom's fantasy life grew, his connections to reality withered.
- Tom verlor zunehmend, je mehr er in seine Phantasiewelt flüchtete, den Bezug zur Realität.