Onu seyahati iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
- It was difficult to persuade him to cancel the trip.
Onu ikna etmekte başarısız olduk.
- We failed to persuade him.
Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- I persuaded him to go to the party.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Belki Tom bize yardım etmesi için ikna edilebilir.
- Maybe Tom can be persuaded to help us.
Bir ya da iki şarkı söylemek için ikna edilebilirim.
- I could be persuaded to sing a song or two.
When things stick we get the gentle persuader...a really big hammer we keep for this reason.
That salesman was able to persuade me into buying this bottle of lotion.
He persuaded me to go home, but I refused.