Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
Önemli olan, kamuoyunun sizi nasıl algıladığıdır.
- What matters is the way the public perceives you.
Anlamayı umduğumuz şeyi algılama eğlimindeyiz.
- We tend to perceive what we expect to perceive.
Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
algılama olmadan yaratmak imkansızdır.
- It is not possible to conceive without perceiving.
Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
The only perceivable difference between the AP and FBI photos is that the man in the FBI photo is clean-shaven and shorter-haired.
The perceived wisdom is that people do not go in large numbers to black-and-white movies anymore.