He has quite a few friends.
- Onun pek çok arkadaşı var.
I'm not quite sure what to do.
- Ne yapacağımdan pek emin değilim.
Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
- Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
- Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
That doesn't sound right.
- Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
That doesn't seem right.
- Bu pek doğru görünmüyor.
Most snakes on this island are harmless.
- Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life.
- O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz.
The flood caused a lot of damage.
- Sel pek çok zarara neden oldu.
They have a lot in common.
- Onların pek çok ortak yanı var.
I'm not very particular about food.
- Yemek hakkında pek müşgülpesent değilim.
Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
- Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.
Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
- Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
Tom doesn't have a whole lot of time.
- Tom'un pek çok zamanı yoktu.
There is not much more to say.
- Söylenecek pek fazla şey yok.
I'm really not much of a cook.
- Ben gerçekten pek aşçı değilim.
The first time, she wasn't very firm with him.
- İlk kez, onunla pek sıkı değildi.