pek pek

listen to the pronunciation of pek pek
Турецкий язык - Английский Язык
at the very most
at most
pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

pek
quite

He has quite a few friends. - Onun pek çok arkadaşı var.

Tom and Mary aren't quite sure what to make of this. - Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.

pek mümkün olmayan
unlikely
pek çok
voluminous
(pek) çok
plenty
(pek) çok
far
güçlü ve gözü pek
redoubtable
pek
eminent
pek
damned
pek
fairly
pek
right

That doesn't sound right. - Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.

All right, I'm listening. - Pekala, ben dinliyorum.

pek
most

Most schools are closed today. - Bugün pek çok okul kapalı.

If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life. - O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz.

pek
rather
pek
a lot

This dictionary contains a lot of information. - Bu sözlük pek çok bilgi içermektedir.

We played a lot of games at the party. - Partide pek çok oyun oynadık.

pek
scarcely
pek ala
well
pek az
marginal
pek az
scanty
pek az
a modicum of
pek az
scarcely
pek az tanınan
obscure
pek bilgisi olmayan
ignorant
pek de
not all that
pek değil
not desperately
pek dikkatli olmayan
casual
pek etkili
drastic
pek hoş
delightful
pek iyi
all right
pek iyi değil
(Konuşma Dili) after a fashion
pek iyi değil
so so
pek kaba
brutish
pek konuşmaz
reticent
pek moda
all the rage
pek sadık
true-blue
pek sanmam
i doubt whether
pek sanmıyorum
i doubt whether
pek tafsilatlı
diffuse
pek tanınmayan
obscure
pek uzak olmayan olay
in the offing
pek yakın
imminent
pek yazık
that's tough
pek yüksek sıklık
ultra high frequency
pek çok
a spate of
pek çok
(Konuşma Dili) a whole lot of

Tom doesn't have a whole lot of time. - Tom'un pek çok zamanı yoktu.

This doesn't make a whole lot of sense. - Bu pek çok anlam ifade etmiyor.

pek çok
enormously
pek çok
a areal quantity of
pek çok
greatly
pek çok
no end
pek çok
a raft of
pek çok
plenty

That's probably plenty. - O, muhtemelen pek çok.

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

pek çok
plenty of

We consulted plenty of people. - Pek çok insana danıştık.

There's plenty of stuff left. - Kalan pek çok şey var.

pek çok
most

Most snakes on this island are harmless. - Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.

What do most young Italian girls spend their time doing? - Pek çok genç İtalyan kızı zamanlarını ne yaparak geçiriyor?

pek çok
copious
pek çok
a good number of
pek çok
a great deal of

I have a great deal of work to do. - Yapacak pek çok işim var.

pek çok
a good deal
pek çok
countless

I've been to Boston countless times. - Pek çok kez Boston'a gittim.

Countless lives have been lost. - Pek çok hayat kayboldu.

pek çok
multitudinous
pek çok
too much

Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy. - Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.

pek çok
highly
pek çok
a world of
pek çok
galore
pek çok
a whole of
pek çok
far
pek çok
vast
pek çok
numerous
pek çok
deluge
pek çok defa
quite a lot
pek çok defa
quite a bit
pek çok işe yarayan
all-purpose
pek çok ve çeşitli
manifold
pek çok yeteneği olan
all-around
pek önemli değil
for what it's worth
pek çok
a great deal

I care a great deal for you. - Ben senin için pek çok dikkat ederim.

I have a great deal of work to do. - Yapacak pek çok işim var.

Yumuşak huylu atın çiftesi pek yavuz olur
(Atasözü) Still waters run deep
içilecek şeylerden pek çok içme
thing to drink a lot of drinking
pek doku
many tissues
pek iyi
well
pek o kadar değil
Not so much
pek çok, sonsuz
many, infinitely
pek çok, çok sayıda
Many, many
çok kutsal; pek kutsı
sacrosanct; many Kuts
arkası pek
having influence, having connections
ağzı pek
tightlipped
bir şeye pek çok üzülmek
take something hard
gözü pek
plucky, bold, daring, daredevil, audacious, fearless, dauntless
gözünde pek iyi bir insan olmamak
be in bad odor with smb
kafası pek çalışmaz
a bit weak upstairs
kendimi pek iyi hissetmiyorum
I don't feel well
pek
very, extremely
pek
very much, a lot, quite, fairly, rather, very
pek
very much, a great deal
pek
strong, sound
pek
jolly
pek
(moving) fast, speedily
pek
much

Tom and Mary don't have much in common. - Tom ve Mary'nin pek çok ortak şeyleri yoktur.

Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much. - Aramızda kalsın, Tom'un fikri bana pek cazip gelmiyor.

pek
so
pek
very

Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity. - Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.

Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much. - Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.

pek
rattling
pek
eminently
pek
hard, firm
pek
unyielding, rigid
pek
spanking
pek
ever so
pek aklım yatmıyor
i don't like the sound of it
pek az
seldom, scarcely
pek az isteği olan bir adam
a man of few wants
pek başlı
obstinate, hardheaded
pek bir özelliği yok
it's nothing special
pek canlı hardy, tough
(someone) who possesses endurance
pek de yakında değil
none too soon
pek doğal olarak
as one might expect
pek erken
all too soon
pek fark yok
not much to choose
pek farklı değil
little less than
pek gözlü
bold, courageous, gutsy
pek haklı olarak
in all conscience
pek hoş
delightfully
pek istekli
on the tiptoe
pek iyi
famously
pek iyi
(brit. üniv.) alpha
pek kıymetli şey
kohinoor
pek o kadar iyi değil
notany too well
pek rağbette
it's all the rage
pek söylemek
1. to speak harshly, speak tactlessly. 2. to speak out loud
pek tabi
without fail
pek tabii
no wonder
pek tabii
of course
pek tatlı
luscious
pek umursamamak
have a low opinion of
pek yakın
within an inch of
pek yakında
soon
pek yürekli
hardhearted
pek yüzlü
1. brazen, shameless. 2. very outspoken; tactless
pek çirkin
flagrant
pek çok
a great many

Tom has collected a great many butterflies. - Tom pek çok kelebek topladı.

There are a great many forest fires in America. - Amerika'da pek çok orman yangını var.

pek çok
out and away
pek çok
1. a great many; quite a few; a lot of. 2. a great deal, very much
pek çok
immensely
pek çok dostu var
she has lots of friends
pek çok yönden
in many directions
pek şaşırmış halde
at one's wit's end
sırtı pek
warmly clad, thickly clad
yapmak pek de kolay değil
That will take some doing
yavaş atın çiftesi pek olur
still waters run deep
yumuşak huylu atın çiftesi pek olur
(Atasözü) When a mild-mannered person blows his stack, he blows it in a big way
yüreki pek
1. hardhearted. 2. fearless, stouthearted
yürekini pek tutmak
to be brave, keep up one's courage
Турецкий язык - Турецкий язык
Olsa olsa, en üstün olarak
arkası pek
Güçlü birine veya sağlam bir şeye güvenen (kimse)
ağzı pek
Sır vermeyen, ketum (kimse)
canı pek
Acıya, sıkıntıya karşı dayanıklı
gözü pek
Korkusuz, yürekli, cesur
pek
Sağlam, dayanıklı: "İnsan gülden nazik, taştan pektir."- H. R. Gürpınar
pek
Hızlı olarak
pek
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok: "Pek beğendikleri ve pek sevdikleri hâlde aldatırlar."- H. C. Yalçın
pek
Bir kedi grubundaki lider kedi
pek
Sağlam, dayanıklı
pek
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok
pek
Sert, katı
pek başlı
İnatçı
pek canlı
Dayanıklı
pek doku
Selüloz çeperleri değişik kalınlıkta hücrelerden oluşan, dalların dik durmasını sağlayan doku
pek gözlü
Yılmaz, yürekli, gözü pek
pek yürekli
Acıması olmayan, yüreksiz, merhametsiz
pek yüzlü
Utanması olmayan, sıkılmaz
pek yüzlü
Karşısındakilerin kırılacağını bildiği hâlde duygularını veya isteklerini söylemekten çekinmeyen
pek çok
Yeterinden fazla, bir hayli
sırtı pek
Kalın giyinmiş
yüreği pek
Yürekli
yüreği pek
Yüreği katı
yüzü pek
Birine söylenmesi güç olan şeyi sıkılmadan söylenebilen veya kendisinden istenilen şeyleri rahatlıkla geri çevirebilen
Английский Язык - Турецкий язык

Определение pek pek в Английский Язык Турецкий язык словарь

pek sayılmaz
not exactly
pek pek
Избранное