Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
- Death is an integral part of life.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Onun bazı kısımları üzerinde anlaşamadı.
- They could not agree on some parts of it.
Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.
- In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.
Onların tarafında bir hataydı.
- It was a mistake on their part.
Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
- The police regarded him as a party to the crime.
Yarım günlük bir işim var.
- I have a part-time job.
Bana kalırsa; bu resmi beğenmedim.
- For my part, I don't like this picture.
Bana kalırsa, umurumda değil.
- I, for my part, don't care.
Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum.
- I'm sorry. I'm partly responsible for it.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Yarın akşam bir partimiz var.
- We have a party tomorrow evening.
Güneş tutulmaları tam ya da bölümlü olabilir.
- Lunar eclipses can be total or partial.
Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.
- This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano.
Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
- The upper part of the mountain is covered with snow.
Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
- The beginning is the most important part of the work.
O, partiye geç geldi.
- He appeared at the party late.
Partiye davet edilmedik.
- We were not invited to the party.
O, evinden ayrılmak istemedi.
- He didn't want to part with his house.
Niçin ayrılmak istediğine dair fikrim yok.
- I have no idea why you want to part with that.
Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
- But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
O, gelirinin önemli bir bölümünü gıdaya harcıyor.
- She spends a major part of her income on food.
Menünün her bir bölümünden bir yiyecek seç.
- Choose a food from each part of the menu.
Tom yarı zamanlı iş olarak çim biçerdi.
- Tom used to mow lawns as a part time job.
Tom yarı zamanlı çalışarak yaklaşık ayda 300 dolar kazanır.
- Tom earns about $300 a month working part time.
Kendi hesabıma, benim plana bir itirazım yok.
- For my part I have no objection to the plan.
Biz bunun için kısmen sorumluyuz.
- We are in part responsible for it.
Türbenin çürümesi kısmen asit yağmuru nedeniyledir.
- The decay of the shrine is due, in part, to acid rain.
Görevimi yapmayı planlıyorum.
- I plan on doing my part.
Tom zaten görevini yaptı.
- Tom has already done his part.
Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.
- The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.
Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?
- Who was at the party beside Jack and Mary?
Parti için sandalyeler ayırtıldı.
- The seats were reserved for the party.
İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
- After ten years as business partners, they decided to part ways.
Onun işi sadece kısmi bir başarıydı.
- His business was only a partial success.
Ben tam ödemeyi kısmi ödemeye tercih ederim.
- I prefer payment in full to payment in part.
Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.
- Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well.
Özellikle aç hissetmiyorum.
- I'm not feeling particularly hungry.
Tom bir denizci rolü oynadı.
- Tom acted the part of a sailor.
Önemli bir rolüm var.
- I have an important part.
Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
- Tom, Mary and John shared the cost of the party.
Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
- Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
Bu restoranın hissedarıyım.
- I'm part owner of this restaurant.
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Tom diğer çocuklarla oyunlara katılmayacak kadar çok utangaçtır.
- Tom was too shy to take part in games with the other boys.
Tom diğer çocuklarla oyunlara katılmayacak kadar çok utangaçtır.
- Tom was too shy to take part in games with the other boys.
Yarışmaya katılacak mısınız?
- Are you going to take part in the contest?
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
Şehrin batı kesiminde yaşar.
- He lives in the western part of town.
Hokkaido Japonya'nın kuzey kesiminde yer almaktadır.
- Hokkaido is in the northern part of Japan.
Partiye gelen herkes yiyecek ve içeceğe kendi katkılarını getirmeliler.
- Everyone coming to the party must bring their own contribution to the food and drink.
Tom parayı elden çıkarmak için zaman kaybetmedi.
- Tom lost no time in parting with the money.
Bunu elden çıkarmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to part with that?
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
The better part of valour is discretion; in the which better part, I have saved my life.
She talked about her kids, for the most part.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
The parts of a chainsaw include the chain, engine, and handle.
I run the canoe into a deep dent in the bank that I knowed about; I had to part the willow branches to get in; and when I made fast nobody could a seen the canoe from the outside.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
I want my part of the bounty.
Fred was part owner of the car.
The first violin part in this concerto is very challenging.
We cannot make a plodding and sensible community—a Holland or a Pennsylvania—out of a national personality which, whether by harsh circumstance or native tendency, is now part genius, part fanatic, and part hard-headed materialist.”.
The part of his hair was slightly to the left.
He left three sonnes, his famous progeny, / Borne of faire Inogene of Italy; / Mongst whom he parted his imperiall state .
to do one’s part.
the Faery knight / Besought that Damzell suffer him depart, / And yield him readie passage to that other part.
Please turn to Part I, Chapter 2.
The mixture comprises one part sodium hydroxide and ten parts water.
We all have a part to play.
Argument structure is thus considered to be part and parcel of the information associated with lexical, syntactically atomic verbs.
The pair parted company and Stephen rejoined Mr Bloom who, with his practised eye, was not without perceiving that he had succumbed to the blandiloquence of the other parasite. Alluding to the encounter he said, laughingly, Stephen, that is:.
I really love this new stereo system but I'm not willing to part with the cash to buy it.
We see the world piece by piece, as the sun, the moon, the animal, the tree; but the whole, of which these are shining parts, is the soul. — Ralph Waldo Emerson, The Over Soul, 1841.
They had cake and ice cream, but he did not take part.
He declined to take part in the meeting because he did not feel he had anything to add.
... To be part of this is exciting for me, and to be here with ...
... part but all act on my own ...