Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
Teklifin diğer kısımlarını tartıştılar.
- They debated other parts of the proposal.
Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.
- In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.
Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
- I intend to take my position as a third party.
Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
- The police regarded him as a party to the crime.
Bu yol deprem sonucu kısmen yıkıldı.
- This road was partly destroyed in consequence of the earthquake.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Yarın arkadaşım için doğum günü partisi vereceğim.
- I'm going to give a birthday party for my friend tomorrow.
Yarın partiye gelecekmisin?
- Will you come to the party tomorrow?
Tom Boston'un o kısmında asla bulunmadı.
- Tom had never been in that part of Boston before.
Tom günün daha iyi bir kısmı boyunca rapor üzerinde çalıştı.
- Tom worked on the report for the better part of the day.
Görevimi yapmayı planlıyorum.
- I plan on doing my part.
Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum.
- I try to do my part to help the community.
Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.
- The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.
Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.
- A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th.
İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
- After ten years as business partners, they decided to part ways.
Parti için sandalyeler ayırtıldı.
- The seats were reserved for the party.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- The day came at last when he had to part from her.
Kısmi zamanlı iş bulmak zorundayım.
- I have to find a part-time job.
Onun işi sadece kısmi bir başarıydı.
- His business was only a partial success.
İngilizcede dilin sekiz ana bölümü vardır:isim,fiil,sıfat,zarf,zamir,edat,bağlaç ve son olarak ünlem.
- In English there are eight main parts of speech: noun, verb, adjective, adverb, pronoun, preposition, conjunction and finally interjection.
Güneş tutulmaları tam ya da bölümlü olabilir.
- Lunar eclipses can be total or partial.
Vücudunuzun başka herhangi bir yerinde ağrı hissediyor musunuz?
- Do you feel pain in any other part of your body?
Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.
- Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well.
Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
- Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
Tom bir denizci rolü oynadı.
- Tom acted the part of a sailor.
Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
- Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
- Tom, Mary and John shared the cost of the party.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Hokkaido Japonya'nın kuzey kesiminde yer almaktadır.
- Hokkaido is in the northern part of Japan.
O, kentin güney kesiminde yaşıyor.
- He lives in the southern part of the city.
Partiye gelen herkes yiyecek ve içeceğe kendi katkılarını getirmeliler.
- Everyone coming to the party must bring their own contribution to the food and drink.
O kürk ceketini elden çıkarmak zorundaydı.
- She had to part with her fur coat.
O borca batmıştı ve evini elden çıkarmak zorundaydı.
- He was deep in debt and had to part with his house.
Partiye davet edilmedik.
- We were not invited to the party.
O, partiye geç geldi.
- He appeared at the party late.
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
O kısmen ahşaptan yapılmıştır.
- It is made partly of wood.
Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum.
- I'm sorry. I'm partly responsible for it.
O, gelirinin önemli bir bölümünü gıdaya harcıyor.
- She spends a major part of her income on food.
Menünün her bir bölümünden bir yiyecek seç.
- Choose a food from each part of the menu.
Adanın her parçası incelendi.
- Every part of the island has been explored.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Tom yarı zamanlı iş olarak çim biçerdi.
- Tom used to mow lawns as a part time job.
Tom yarı zamanlı çalışarak yaklaşık ayda 300 dolar kazanır.
- Tom earns about $300 a month working part time.
Bu restoranın hissedarıyım.
- I'm part owner of this restaurant.
Yarım günlük bir işim var.
- I have a part-time job.
Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- The day came at last when he had to part from her.
Niçin ayrılmak istediğine dair fikrim yok.
- I have no idea why you want to part with that.
O, o evlendiğinde sekreterinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his secretary when she got married.
O kürk ceketini elden çıkarmak zorundaydı.
- She had to part with her fur coat.
Onun mücevher kutusunu elden çıkarmak zorunda kaldı.
- She had to part with her jewelry box.
Fransızca Fransa'nın yanı sıra İtalya bölgelerinde konuşulur.
- French is spoken in parts of Italy as well as in France.
Fransızca Fransa'da ve İtalya'nın bazı bölgelerinde konuşulur.
- French is spoken in France and in some parts of Italy.
Bir bütün parçalardan oluşur.
- A whole is made up of parts.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Bana kalırsa benim itirazım yok.
- For my part, I have no objection.
Bana kalırsa, umurumda değil.
- I, for my part, don't care.
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.
- Tom divided the pie into three equal parts.
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
Boşanma genellikle acı bir ayrılıktır.
- Divorce is generally a painful parting.
The parts of a chainsaw include the chain, engine, and handle.
I run the canoe into a deep dent in the bank that I knowed about; I had to part the willow branches to get in; and when I made fast nobody could a seen the canoe from the outside.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
I want my part of the bounty.
Fred was part owner of the car.
The first violin part in this concerto is very challenging.
We cannot make a plodding and sensible community—a Holland or a Pennsylvania—out of a national personality which, whether by harsh circumstance or native tendency, is now part genius, part fanatic, and part hard-headed materialist.”.
The part of his hair was slightly to the left.
He left three sonnes, his famous progeny, / Borne of faire Inogene of Italy; / Mongst whom he parted his imperiall state .
to do one’s part.
the Faery knight / Besought that Damzell suffer him depart, / And yield him readie passage to that other part.
Please turn to Part I, Chapter 2.
The mixture comprises one part sodium hydroxide and ten parts water.
We all have a part to play.
Argument structure is thus considered to be part and parcel of the information associated with lexical, syntactically atomic verbs.
The pair parted company and Stephen rejoined Mr Bloom who, with his practised eye, was not without perceiving that he had succumbed to the blandiloquence of the other parasite. Alluding to the encounter he said, laughingly, Stephen, that is:.
I really love this new stereo system but I'm not willing to part with the cash to buy it.
The better part of valour is discretion; in the which better part, I have saved my life.
She talked about her kids, for the most part.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
We intend being at Leamington before long, unless some change in the weather should make our stay in these parts more tolerable.
He was a man of great parts but little virtue.
We see the world piece by piece, as the sun, the moon, the animal, the tree; but the whole, of which these are shining parts, is the soul. — Ralph Waldo Emerson, The Over Soul, 1841.
They had cake and ice cream, but he did not take part.
He declined to take part in the meeting because he did not feel he had anything to add.
... is to let the oil companies write the energy policies. So he's got the oil and gas part, ...
... this broadcast on YouTube, and they think, "I want to be a part of the solution", it ...