Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
- This factory manufactures automobile parts.
Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
Teklifin diğer kısımlarını tartıştılar.
- They debated other parts of the proposal.
Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.
- In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.
Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
- The police regarded him as a party to the crime.
Parti Mac tarafından organize edildi.
- The party was organized by Mac.
Kısmen sizinle aynı fikirdeyim.
- I partly agree with you.
Bu yol deprem sonucu kısmen yıkıldı.
- This road was partly destroyed in consequence of the earthquake.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Yarın akşam bir partimiz var.
- We have a party tomorrow evening.
Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
- The beginning is the most important part of the work.
Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
- The upper part of the mountain is covered with snow.
Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum.
- I try to do my part to help the community.
Tom zaten görevini yaptı.
- Tom has already done his part.
Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.
- A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th.
Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?
- Who was at the party beside Jack and Mary?
Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
- I will love you for better for worse till death us do part.
Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.
- Tom budgeted three hundred dollars for the party.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu.
- No one was in a hurry to leave the party.
Tom evine yakın kısmi-zamanlı bir iş buldu.
- Tom found a part-time job near his home.
Onun işi sadece kısmi bir başarıydı.
- His business was only a partial success.
Son bölümü ayrıntılı olarak açıklar mısın?
- Will you explain the last part in detail?
Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.
- This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano.
Vücudunuzun başka herhangi bir yerinde ağrı hissediyor musunuz?
- Do you feel pain in any other part of your body?
Tom'un partisinde biraz rahatsız hissettim.
- I felt a bit uncomfortable at Tom's party.
Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
- Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
Tom bir denizci rolü oynadı.
- Tom acted the part of a sailor.
Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
- Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
- Tom, Mary and John shared the cost of the party.
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
Evim şehrin kuzey kesiminde.
- My house is in the northern part of the city.
Japonya Asya'nın doğu kesiminde yer almaktadır.
- Japan is in the eastern part of Asia.
Partiye gelen herkes yiyecek ve içeceğe kendi katkılarını getirmeliler.
- Everyone coming to the party must bring their own contribution to the food and drink.
O borca batmıştı ve evini elden çıkarmak zorundaydı.
- He was deep in debt and had to part with his house.
Onun mücevher kutusunu elden çıkarmak zorunda kaldı.
- She had to part with her jewelry box.
O, parti için giyindi.
- She dressed up for the party.
Hastalıktan dolayı partiye gidemedim.
- I could not go to the party because of illness.
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum.
- I'm sorry. I'm partly responsible for it.
Kısmen sizinle aynı fikirdeyim.
- I partly agree with you.
Fransızca Kanada'nın bir bölümünde konuşulur.
- French is spoken in a part of Canada.
O, gelirinin önemli bir bölümünü gıdaya harcıyor.
- She spends a major part of her income on food.
Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
- But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
Yarı zamanlı çalışmak zorunda kalabilirim.
- I may have to work part time.
Annem yarı zamanlı çalışmama itiraz etti.
- My mother objected to my working part time.
Bu restoranın hissedarıyım.
- I'm part owner of this restaurant.
Yarım günlük bir işim var.
- I have a part-time job.
Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- The day came at last when he had to part from her.
O, o evlendiğinde sekreterinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his secretary when she got married.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
O borç batağına saplanmıştı ve evini elden çıkarmak zorunda kaldı.
- He was deep in debt, and had to part with his house.
O kürk ceketini elden çıkarmak zorundaydı.
- She had to part with her fur coat.
Fransızca Fransa'da ve İtalya'nın bazı bölgelerinde konuşulur.
- French is spoken in France and in some parts of Italy.
Fransızca Fransa'nın yanı sıra İtalya bölgelerinde konuşulur.
- French is spoken in parts of Italy as well as in France.
Tamir faturası parçaları ve işçiliği kapsıyor.
- The repair bill includes parts and labor.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Bana kalırsa benim itirazım yok.
- For my part, I have no objection.
Bana kalırsa, umurumda değil.
- I, for my part, don't care.
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.
- Tom divided the pie into three equal parts.
Boşanma genellikle acı bir ayrılıktır.
- Divorce is generally a painful parting.
The parts of a chainsaw include the chain, engine, and handle.
I run the canoe into a deep dent in the bank that I knowed about; I had to part the willow branches to get in; and when I made fast nobody could a seen the canoe from the outside.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
I want my part of the bounty.
Fred was part owner of the car.
The first violin part in this concerto is very challenging.
We cannot make a plodding and sensible community—a Holland or a Pennsylvania—out of a national personality which, whether by harsh circumstance or native tendency, is now part genius, part fanatic, and part hard-headed materialist.”.
The part of his hair was slightly to the left.
He left three sonnes, his famous progeny, / Borne of faire Inogene of Italy; / Mongst whom he parted his imperiall state .
to do one’s part.
the Faery knight / Besought that Damzell suffer him depart, / And yield him readie passage to that other part.
Please turn to Part I, Chapter 2.
The mixture comprises one part sodium hydroxide and ten parts water.
We all have a part to play.
Argument structure is thus considered to be part and parcel of the information associated with lexical, syntactically atomic verbs.
The pair parted company and Stephen rejoined Mr Bloom who, with his practised eye, was not without perceiving that he had succumbed to the blandiloquence of the other parasite. Alluding to the encounter he said, laughingly, Stephen, that is:.
I really love this new stereo system but I'm not willing to part with the cash to buy it.
The better part of valour is discretion; in the which better part, I have saved my life.
She talked about her kids, for the most part.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
We intend being at Leamington before long, unless some change in the weather should make our stay in these parts more tolerable.
He was a man of great parts but little virtue.
We see the world piece by piece, as the sun, the moon, the animal, the tree; but the whole, of which these are shining parts, is the soul. — Ralph Waldo Emerson, The Over Soul, 1841.
They had cake and ice cream, but he did not take part.
He declined to take part in the meeting because he did not feel he had anything to add.
... people living in Eurasia become aware of this other part of the world. ...
... Part of the problem is, our products are more expensive ...