That actress is the shining star in the company.
- O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.
According to the Bible, the Three Kings were guided to Jesus by a shining star.
- İncile göre, Üç Kıral parlayan bir yıldız tarafından Hazreti İsa'ya yol gösterildi.
The stars shone in the sky.
- Yıldızlar gökyüzünde parladı.
My father polished his car till it shone.
- Babam parlayıncaya kadar arabasını cilaladı.
The light shines in the darkness.
- Işık karanlıkta parlar.
Give my shoes a good shine.
- Ayakkabılarımı iyice parlat.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
We saw the first star shining in the sky.
- Biz gökyüzünde parlayan ilk yıldızı gördük.
The child talked with his eyes shining.
- Çocuk parlayan gözlerle konuştu.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.