The bomb exploded with a blinding flash.
- Bomba kör edici bir parlamayla patladı.
I saw a flash of lightning far in the distance.
- Uzakta bir yıldırım parlaması gördüm.
We thought Mary and Tom were lost at sea but then we saw the distress flare.
- Mary ve Tom'un denizde kaybolduklarını düşündük ama sonra sıkıntı parlaması gördük.
Above the clouds, the sun keeps on shining.
- Bulutların üstünde, güneş parlamaya devam ediyor.
The sun shone brightly.
- Güneş parlak bir şekilde parladı.
The stars shone in the sky.
- Yıldızlar gökyüzünde parladı.
The light shines in the darkness.
- Işık karanlıkta parlar.
She had her shoes shined.
- O, ayakkabılarını parlattı.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
That actress is the shining star in the company.
- O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.
We saw the first star shining in the sky.
- Biz gökyüzünde parlayan ilk yıldızı gördük.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.