Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
- Tom has a pen pal in Australia.
Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.
- Jiro communicates with his pen pal in Australia.
Hey, dostum, sen ne düşündüğümü düşündüğünü düşündüğümü düşünüyor musun yoksa ne düşündüğümü düşündüğünü mü düşünüyorsun? Bekle, her neyse sen kimsin?
- Hey, pal, are you thinking what I think you think I'm thinking, or are you thinking what you thought I've been thinking? Wait, who are you anyway?
Onlar eski dostlar gibi birbiriyle konuşuyorlardı.
- They were talking together like old pals.
Thirty years or so later, a woman was put to death for stealing the purple pall from his sarcophagus, a strange, crazy crime,.